Her Rind (Şiir - Yahyâ Kemâl)




Sarıkadı Cami, Hamamönü
Sarıkadı Camii bahçesi, 2020, Fotoğraf: Ömer Muhtar Şulul



Her rind bu bezmin nedir encâmı bilir
Dünyâmızı nâ-gâh zalâm örtebilir
Bir bitmeyecek şevk verirken beste
Bir tel kopar âheng ebediyyen kesilir




***

Rind: Bâtını irfan ile müzeyyen olduğu halde zâhiri sâde görünen çoğunlukla şaraba mütemayil kimse. 
Bezm: Sohbet meclisi/ toplanma yeri
Encam: Son/ nihayet
Nâ-gâh: Ansızın
Zalam: Karanlık

Yorumlar

  1. Ölüm âsûde bahar ülkesidir bir rinde;
    Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
    Ve serin serviler altında kalan kabrinde
    Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Rindlerin Ölümü" çok teşekkür ederim.😊

      Sil
    2. "Rindlerin Hayatı"
      Bazen kader, gelen bora halinde zorludur ;
      Dağlar nasıl bakarsa siyah ufka, öyle bak.
      Bazan da cevreden; nice bir âdem oğludur,
      Görmek değil düşünmeğe bîgâne kal! Bırak!

      Dindar adam tevekkülü; rikkatle, herkese
      İsa’yı çarmıhında, uzaktan, hatırlatır.
      Bir arslan esniyor gibi engin vakar ise
      Rind’in belaya karşı kayıtsızlığındadır

      Sil
    3. Rindlerin ölümünü ve hayatını birlikte okumayı seviyorum. Belki siz de böyle okumayı seversiniz/seviyorsunuzdur diye paylaştım 😊

      Sil
    4. Teşekkür ederim ben de böyle okumayı severim :) zaten hayat, ölüm ile ölüm de hayat ile anlamlı değil midir

      Sil
    5. Hayat ve ölüm birlikte anlamlı; çok doğru, çok haklısınız. Esasen son zamanlarda bu konu üzerine epey sık düşünüyorum. İki temel nokta var fark ettiğim. Birincisi: ölümü hayattan bağımsız bir fenomen olarak algıladım bugune kadar. Bu yanlış. Ölüm hayat ile aynı bütünün parçası. Ölüm doğumla beraber hayatın sınırlarını belirliyor; çerçevesini çiziyor ve onu tamama erdiriyor.

      İkincisi: ölümün yadsınamaz gerçekliği ve hayata çizdiği sınır; hayatta insanı değerli olanla değersiz olanı ayırmaya zorluyor. Çünkü eğer bu hayatta ömür sınırlı ise, yapabilecek şeyler sınırlı ise o sınırlı kaynağı değerli olana hasretmeli insan. Değerli olana hasretmeli ki; ömür ziyan olup gitmesin. İşte hayatın en önemli sorgulaması ve ayrımı da tam burada bir soru ile başlıyor. O da paragrafın başında yazdığım ayrım/sorgulama ile ilişkili bir soru: ömrü değerli olana hasredeceğiz de o değerli olan ne?

      Tabi cevaplar önemli ve tartışılmalı ama burada cevaplardan çok soruyu sorabilmek önemli bence. İnsanın sürekli değerli ile değersiz olanı ayırmaya dikkat ettiği bir bilinç geliştirmesi önemli. İnsanın hayatta hangi değerlere göre yaşayacağına bilinçli bir şekilde karar vermesi önemli... Bana göre bunlar önemli çünkü insanın hayatına/varoluşuna bir anlam bulması, insanın kendini gerçekleştirmesi, insanın değerli bir hayatının olması, insanın Yaratıcı ile tabiat ile diğer insanlar ile hayatın kendisi ile sağlıklı bir bağ kurabilmesi bu bilinç ile mümkün.

      Sonuçta vardığım yer sizin cümleniz ve belki bir adım ilerisi: hayat ölümle anlamlı ve ölümün varlığı -belki ilk bakışta biraz paradoksal görünüyor ama- hayatta anlam bulmayı mümkün kılan şey.

      Sil
    6. Bizlerin insan olarak asıl meselemizin ne olduğunu veya olması gerektiğini ne güzel ifade ettiniz. Söylediklerinize katılmakla beraber ben de şunları eklemek istiyorum;

      Benim de bilhassa son zamanlarda zihnimi meşgul eden sorular/sorunlar söylediklerinize benzer. İnsan olarak her birerimiz ömrümüzü bir şeylere veriyoruz. Kimi geçmişe takılarak, sürekli yaşadığı sorunları kendine bağ kılarak ve bunu durmadan dillendirerek geçiriyor ömrünü. Kimi ise belki yaşadıkları daha ağır bile olsa ömrünü heba edecek kadar mesele etmiyor tüm o problemleri kendine çünkü inancımıza göre her şeyin bitişi olmasa da ahirette hasadını yapmak üzere bu dünyadaki ekim döneminin sonu olarak ve -her ne kadar bunu hayat gailesi içerisinde unutsak da- her şeyden daha gerçek olan ölüm duruyor karşımızda.

      Ve bu ölüm, bizlere mefkuremizi sorgulatıyor. Biraz düşününce anlıyoruz ki sorumluluktan kaçmak için kimsenin geçerli bir mazereti yok.
      Çaba göstermek zorunlu ve gösterilecek çabanın anahtar sorusu da şu: “Ben ne yapıyorum?”
      Şu dünyanın koşturmacasında benim Rabbinin biricik kulu olarak yaptığım ne?

      “Ben ne yapıyorum?” sorusu aslında neyi nasıl yapıyorum sorusunu da içinde barındıran bir soru olarak karşımıza çıkıyor. Yaptığım şeyi hangi amaçla ve hangi hassasiyetle yapıyorum.

      Burada Nurettin Topçu’dan okuduklarıma da atıf yapmak isterim:
      Topçu, varlığı ölümden kurtarmanın hareketle başlayacağını söylüyor. O hareket, bizim yapıp etmelerimizi sağlayan, eylemlerimizi ateşleyen bir hareket. Yine o hareket, yüzeysel kalmaması gereken ve içimize nüfuz edecek bir hareket. İşte burada da devreye girecek olan şey; düşünce kuvveti. İnsanın ilmini kendisinde derinleştirmesi, şahsiyetini darlıktan kurtarıp genişletmesi gerekli. İnsan ruhu aleme doğru yayılırken aynı zamanda kendi içinde derinleşmeli.
      Bu noktada da insan, ne yaptığının, neyi niçin nasıl yaptığının şuurunda olmalıdır. İşte bu şuur hali onu her zaman diri tutacak ve tüm eylemlerini ilahi yasaya uygun ve anlamlı kılacaktır.

      Sil
  2. Çok teşekkür ederim. Doğrusu bu blogu yeniden kullanmaya başladığımda bu kadar güzel bir katkı geleceğini ummamıştım. Çok memnun oldum. Çok sağolun. Değerli düşüncelerinizle ve Nurettin Topçu'dan aktardıklarınızla hem biz zenginleştik hem burası zenginleşti. 💐😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ederim, her zaman için okumalar ve fikirler paylaşılıp kritik edildikçe gelişiyor ve demleniyor. Bu anlamda paylaşım yapıp fikir geliştirebileceğimiz her alanı kıymetli buluyorum. Ben de size teşekkür ederim :)

      Sil

Yorum Gönder