Duygusal Zeka: EQ (Kitap İncelemesi)
Söz konusu duygular olduğunda çoğumuzun aklına hemen; romantik bir ilişki, tansiyonu artmış bir tartışma ya da bir kahramanlık öyküsü gelir. Oysaki duygular her yerdedir. Duygular; tüm karar verme süreçlerimizde, kurduğumuz tüm ilişkilerde hayati önem taşırlar. Bu kadar önemli olmalarına rağmen duygular; maalesef kültürümüzde pek de iyi bir nâma sahip değildirler. Zira duygular; farkında olundukları zaman bile çoğu kere mantıklı düşünmeyi engelleyen, bizi gerileten, kendi aleyhimize tavır almamıza yol açan bir takım “güdüler” olarak bilinirler.
**
Peki gerçekten öyle midir? Sağlıklı kararlar almamızı engelleyen şey duygular mıdır? Hiç duygulanmayan/duygusuz canlılar olsaydık hayat çok daha makul çok daha iyi mi olurdu? Aslında tam tersi. Duygular bizim sağlıklı ve dengeli bir hayat için sahip olduğumuz en değerli varlıklarımızdır.
En başta öğrenmek için duygulara ihtiyaç duyarız. Öğrendiğimiz konu ne olursa olsun; beynimiz, sadece ilgili verileri toplamakla kalmaz. Aynı zamanda topladığı verilere ilişkin duygusal kayıtlar da tutar. Beynimiz verileri; bu duygusal kayıtlarla birlikte işler, tasnif eder ve saklar. Sıcak fırına dokunan küçük çocuğu düşünün. Fırının dokunulmaması gereken bir şey olduğunu yaşadığı yoğun acı ile öğrenir.
Duyguları değerli kılan bir başka husus ise başka insanlarla etkileşimimizden ileri gelir. Başka insanların nasıl düşündüklerini, nasıl davranacaklarını duygularına bakarak daha doğrusu duygularını gösteren işaretlere bakarak kestiririz. Örneğin yumrukları sıkılı, sesi yüksek, yüzü gerginleşmiş bir adamı düşünün. Böyle bir kişinin sıradaki davranışının ne olacağını tahmin pek zor değildir.
Duyguların bir başka önemli avantajı ise çok acele harekete geçmemize imkan tanımasıdır. Tıpkı refleksler gibi. Acil bir durum/olay meydana gelir, durum/olay yanında bir duygu getirir ve o duygu sayesinde gerekeni yaparız. Göz açıp kapayıncaya kadar süreç tamamlanmıştır.
Duyguların bize sağladığı belki de en önemli avantaj ise; önemli seçimler yaparken ve risk alırken üstlendiği vazifede gizlidir. Zira mantıkla durumumuzu ne kadar analiz edersek edelim seçeneklerimiz hakkında sahip olduğumuz duygular olmasaydı nihai karara ulaşmamız tahmin ettiğimizden de çok zor olurdu. Bu bakımdan girişimcilik – yeni bir işe başlamak – başlı başına duygusal bir süreçtir.
**
Tabi duyguların yaşamımıza kattığı bu avantajlar, onların hiç problem oluşturmadıkları anlamına da gelmez. Doğrusu duyguların bizi yanlış yola sevk ettiği bizi gerçekten gerilettiği bir çok yer/durum vardır.
Örneğin aşırı duygulanmak/duyusallaşmak ya da bir başka değişle duygularımızın aşırı yükseldiği hal; hemen her zaman aleyhimize işler. Zira aşırı yükselen duygular zihnimizi aşırı derecede çok ve çeşitli düşüncelerle, rahatsız edici imajlarla ve bir çok farklı harekete geçme hazırlığı ile doldurur. Bu noktada sağlıklı bir değerlendirme yapamayacak kadar çok şeye maruz kalmış bulunuruz. Sonuçta duygularla beraber artan içsel enerjimiz bizi karmaşaya ve hatalara sürükler.
Duyguların başımıza açtığı bir başka dert ise acele karar vermekle ilgilidir. Daha önce avantaj saydığımız bu durum eğer gerçekten acele karar vermek gerekmeyen bir olay için söz konu olursa -kolayca anlaşılacağı gibi- ciddi zararlara yol açabilir.
Duyguların sık sık kusurlara yol açan bir başka özelliği daha vardır. Bu özellik, duyguların meydana gelme şekli ile ilgilidir: Duygular geçmiş deneyimlerimizle sıkı bir ilişki içinde meydana gelirler. Yaşamakta olduğumuz bir olay/durum henüz başlamadan; beynimiz o deneyimle ilişkili olabilecek daha önceden tuttuğu bütün kayıtları ortaya çıkarmaya/hatırlamaya başlar. O deneyimle ilişkili olabilecek geçmiş deneyimlerin yarattığı duyguları bulur. Yeni bir deneyime duygusal tepki verirken de bu eski duygusal kayıtları referans alır. Örneğin çocukken akran zorbalığına maruz kalmış bir insanın erişkin yaşa geldiğinde -artık eskisi gibi savunmasız olmasa bile- kendini kolayca tehdit altında hissetmesi gayet muhtemeldir.
**
Bu sebeplerden duygularımız etkin bir şekilde yönetilmeye ve ölçülü bir şekilde yaşanmaya ihtiyaç duyarlar. “Duygusal zeka” (EI) kavramı ise tam bu noktada anlam kazanır. Duygusal zeka duygularımızı tanımak ve onları sağlıklı bir şekilde kontrol edebilmek ile ilgilidir.
Bu ise düşünen beynimizin; hislerimiz ve hisseden beynimiz için düşünmesi ile olur. Belki de daha doğru bir ifadeyle; düşünen beynin ve hisseden beynin duygular üzerine birlikte çalışması ile olur.
Aslına bakarsanız hissetmek ve düşünmek içi içe geçmiş iki süreçtir. Çünkü -nörolojik olarak- beynimizin düşünen bölgeleri ile hisseden bölgeleri arasında çok yoğun sinirsel bağlantılar vardır. Duygusal zekamız(EI) ise bu bağlantılar sayesinde var olur.
Nörolojik çalışmalar göstermiştir ki bu sinirsel bağlantıları zarar gören hastaların duygusal zekaları ve daha ileri aşamada duygulanımları ciddi derecede zarar görür. Örneğin 20. yüzyılda yapılan bugün artık yapılmayan lobotomi amaliyatlarında; hastaların beyinlerinin iki lobun birbirinden ayrılırdı. Sonra fark edildi ki bu ameliyatın bir takım faydaları olsa da ameliyattan çıkan hastalar; girişkenliklerini, karar alma iradelerini ve zamanla tüm duygusal kapasiteleri kaybediyorlar.
Duygusal zekanın duygularımızı tanımak ve onları sağlıklı bir şekilde kontrol edebilmek ile ilgili olduğunu biraz önce ifade ettim. Şimdi gerçek bir tanım yapacak olursak şöyle diyebiliriz:
Duygusal zeka; kendi duygularımızı ve sosyal çevremizden bize yansıyan duyguları; tanımaya, anlamaya ve yönetmeye yarayan yetenekler topluluğudur. Özü itibari ile bir yetenek olduğundan da entellektüel zekanın(IQ) aksine geliştirilebilirdir.
Bu minvalde duygusal zekanın başlangıcı duygularımızı tanımak ve onları adlandırabilmekten geçer. Duygularımızı adlandırabilmek hayati derecede önemlidir. Çalışmalar göstermiştir ki: duygularını tanıyamayan örneğin öfkeli olduğunda öfkelendiğini, üzgün olduğunda üzüldüğünü bilemeyen insanlar duygusal patlamalara ve kontrolden çıkmaya çok daha fazla eğilimlidirler.
Bir kez duygularımızı tanıyıp onları adlandırdığınızda ise sıra onları daha derin bir şekilde anlamaya, onların var oluşlarını anlamlandırmaya gelir. Burada: “neden böyle hissediyorum” kilit sorudur. Bu soru ile duygularımızı meydana getiren fikirleri, olayları, başka duyguları ve davranışları ortaya çıkarmak ve bunları sağlıklı bir şekilde kavramak mümkün olacaktır.
En nihayetinde böyle bir kavrayış ile inşa edilen duygusal zeka; duygular, düşünceler ve davranışlar arasındaki bağları ortaya çıkaracak ve kararlı bir iç denge oluşturmak için zemin hazırlayacaktır. Bununu yanı sıra gelişmiş bir duygusal zeka; sağlıklı sosyal ilişikilere, etkin öğrenmeye, girişken olmaya, zor kararlar almaya imkan tanıyacaktır.
#Duygusalzeka #DanielGolemean #Zekatesti #Kitap #Nörobilim #Psikiyatri #Duygular

Yorumlar
Yorum Gönder